İkinci Dünya Savaşı ile birlikte dünya siyasi konjonktürü tamamen değişerek ABD ve SSCB çevresinde iki kutuplu bir yapıya dönüşmüştür. Bu süreç ile birlikte Türkiye ile Arapla-rın tehdit algılamaları tamamen değişmiştir. Türkiye’ye göre asıl tehdit güneye yayılmayı amaçlayan Sovyetler Birliği idi. Türkiye Araplarla aynı coğrafyanın paylaşılmasına rağmen Araplar kendine sınır komşusu olmayan Sovyetler Birliği’ni tehdit olarak algılamamışlardır. Araplara göre asıl tehdit İsrail ve Batılı devletlerdir. Türkiye, Sovyet tehdidi karşısında her geçen gün yüzünü Batı ittifakına çevirirken, Araplara da sırtını dönmeye başlamıştır. Türki-ye’nin dünya petrol rezervlerinin yarısından fazlasına sahip olan Orta Doğu bölgesine komşu olması, Türkiye’nin Batı Bloku ile daha sıcak ilişki kurabilecek laik bir yapıya sahip olması, Arap ülkelerini uzun yıllar yönetmesi, onlarla iç içe yaşamış olması ve İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olması sebebi ile 1950’li yıllardan sonra Türkiye Batı Blokunun Orta Doğu politikasında ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu süreçte Arap ülkelerinde oluşan Batı karşıtlığı her geçen gün Türkiye karşıtlığı olarak yansımaya başlamıştır. ABD ve İngiltere’nin desteği ile NATO’nun Orta Doğu uzantısı olacak siyasi-askeri bir pakt oluşturmak amacıyla Türkiye’nin önderliğinde 1955 yılında Bağdat Paktı oluşturulmaya çalışılmıştır.