Ayasofya, günümüze kadar kilise, cami, müze sonra tekrar camii statülerine sahip olan İslam ve Hristiyanlık inançlarının abidevi yapılarından biridir. 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra kiliseden camiiye dönüştürülmüş ve zamanla Türk-İslam dünyası için “seçilmiş zaferin” Hristiyan-Batı alemi açısından ise “seçilmiş travmanın” sembolü olmuştur. 1934 yılında İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesiyle camiiden müzeye dönüştürülmesi ise Türkiye’deki muhafazakâr-islamcı-milliyetçi kesimler açısından “seçilmiş zaferin” geri alınması olarak görülmüştür. Bu çalışmayla, yoğun sembolik anlamlara sahip Ayasofya’nın, müzeye dönüştürülmesinin dış politika boyutu tartışılmaktadır. Çalışmada şu tezler savunulmaktadır: Birincisi, Türk dış politika yapıcıları, Ayasofya’yı, uluslararası statükonun çatırdamaya başladığı bir kesitte İngiltere’nin liderlik ettiği Batı ittifak sistemine katılabilmenin psiko-politik araçlarından biri olarak kullanmıştır. İkincisi, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinin zorlayıcı faktörü, Türkiye’nin sınır güvenliğini ve siyasal egemenliğini tehdit eden 1930’lar konjonktürüdür.