Ana akım medya araştırmaları içerisinde 1960’lı yıllardan sonra gerçekleştirilen çalışmalarda ele alınan suskunluk sarmalı kuramı, bireylerin görüş ve tutumlarının çevredeki egemen düşünce ikliminden etkilendiği varsayımına dayanmaktadır. Söz konusu kurama göre toplumda çoğunluk tarafından benimsenin inanç ve değerlerin dışına çıkan bireyler izolasyon korkusuyla görüşlerini ifade etme noktasında çekimser kalmakta, sonuçta sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Bireylerin tutum ve düşüncelerinin şekillenmesinde yeni medya başta olmak üzere kitle iletişim araçları büyük rol oynamaktadır. İletişim teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak gündeme gelen sosyal medya platformları, toplum yapısında önemli dönüşümlere yol açmaktadır. Sanal platformlar, gerçek yaşamlarında suskunluğa bürünen bireyler için bir nevi panzehir olarak işlev görmektedir. Suskunluk sarmalının kırılması noktasında sosyal medyanın ne ölçüde başarılı olduğu çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Çevrimiçi ortamlarda izlendiğinin ve gerçekleştirdiği her eylemin iz bıraktığının farkında olan bireylerin sanal platformlarda da özgür davranamadıkları görülmektedir. Bu bağlamda sosyal medyanın toplumda kabul görmeyen fikirlerin özgürce ifade edilebildiği yeni bir alan olma idealinden uzaklaştığı söylenebilir. Sosyal medya platformlarında da etkisini gösteren gözetim olgusu, insanları baskılayıp, onları sınırlandırmaya çalışırken, bu durum sosyal medyanın vaad ettiği özgürleşmenin ne kadar gerçekleştiği noktasında tartışmaları beraberinde getirmektedir. Söz konusu çalışmada sosyal medya özelinde medyada suskunluk karmalı kuramının nasıl işlediği kuramsal olarak ele alınmaktadır.